30 Eki 2024
2 dk okuma süresi
ChatGPT’nin piyasaya sürülmesinden bu yana yalnızca yapay zekâ konusunda teknik uzmanların kullandığı terimler olan üretken yapay zekâ ve büyük dil modelleri (LLM) artık iş dünyasındaki herkes tarafından biliniyor. Bu ani ilgi sonucu pek çok şirket iş akışına yapay zekâ araçlarını entegre etmek için çok fazla çaba sarf ediyor. Bir yandan da yapay zekanın bugünkü haliyle karmaşık iş zorluklarını gerçekten çözüp çözmediğini sorgulayanlar da oluyor. Bu soruya cevap vermek için iş dünyasında dijital dönüşümün son yıllardaki evrimine bakmak gerekiyor. Örneğin bulut bilişimin gelişimine bakıldığında bulut tabanlı uygulamaların yakında son 40 yılda geliştirilen uygulama sayısına yaklaşacağı tahmin ediliyor.
Herhangi bir kodlama bilgisi gerektirmeden uygulama geliştirmeye olanak tanıyan teknolojiler giderek daha fazla yaygınlaşıyor. Kodlama gerektirmeyen platformlar, yazılım geliştirme konusunda eğitim almamış kullanıcıların görsel sürükle-bırak araçlarıyla uygulama geliştirebilmesini sağlıyor. Programlama dillerini bilmeye gerek kalmadan bu platformları kullanarak iş uygulamaları geliştirmek için gerekli olan tek beceri problem çözme yeteneği ve işin süreçlerini iyi anlama gerekliliği oluyor.
Kodlama gerektirmeyen sistemler, SaaS'in hız ve erişilebilirliğini geleneksel yazılım geliştirme ile sunulan özelleştirme özellikleriyle birleştiriyor ve işletmelere uygulama geliştirme sürecini demokratikleştirme imkânı sunuyor. Bu teknoloji işletmelerin müşteri odaklı uygulamalardan iş akışlarına kadar çok çeşitli kullanım senaryolarına cevap vererek her çalışanın kendine özgü iş zorluklarını hızla ve kolayca çözmesine olanak sağlıyor.
Üretken yapay zekâ da burada güçlü bir katalizör olarak devreye giriyor. Üretken yapay zekâ uygulama geliştirme sürecini hızlandırarak ve otomatikleştirerek işletmelere büyük zaman kazandırıyor. Örneğin üretken yapay zekâ kullanıcı taleplerini doğrudan uygulama şablonlarına veya çerçevelerine dönüştürmek için kullanılabiliyor ve geliştirme sürecinden bir aşamayı tamamen çıkarıyor.
Üretken yapay zekâ proje yönetiminden müşteri gizliliğine, regülasyonlara uyumluluğu sağlamaktan çalışan yaşam döngüsünü yönetmeye kadar bir işletme genelindeki iş akışlarını ve süreçleri otomatikleştirmek ve hızlandırmak için kullanılabiliyor.
Üretken yapay zekâ ve kodlama gerektirmeyen teknolojiler dijital dönüşümün doğal bir ilerlemesi olarak birlikte kullanılıyor. Bu teknolojiler iş gücünü ortadan kaldırmak bir yana çalışanları geliştiricilere dönüştürerek inovasyonun hızını artırmaya yardımcı oluyor. Rutin görevlerin otomatikleştirilmesi sayesinde geliştiriciler de diğer departmanların daha önemli olan ihtiyaçlarına odaklanma fırsatı yakalıyor. Kodlama gerektirmeyen teknolojiler pazarının 2030 yılına kadar 187 milyar dolarlık bir hacme ulaşacağı tahmin ediliyor.
İlgili Postlar
Bulut maliyet yönetimi nedir?
31 Eki 2024
Dijital DönüşümYapay zeka şeffaflığı nedir?
28 Eki 2024
Dijital Dönüşüm