5 Eyl 2014
2 dk okuma süresi
Çok değil, bundan 7-8 yıl öncesine kadar en yeni teknolojiler hep kurumsal kullanıcılara hitap edecek şekilde üretilir ve kurumlarda yaygınlaşır, ardından son kullanıcıya inerdi. En performanslı işlemciler, en yüksek çözünürlüklü ekranlar, en afili taşınabilir cihazlar hep şirket temsilcilerinin elinde dolaşır ve fiyatları da son kullanıcının kolay erişemeyeceği sınırlarda gezerdi.
Sonra bir şeyler oldu. Özellikle taşınabilir akıllı cihazların yaygınlaşmasıyla birlikte, tasarım ve performansın uç noktasının son kullanıcıya doğru kayışını izledik. İşlevleriyle, tasarımlarıyla farklı kullanıcıların beklentilerine ve zevklerine hitap eden cihazların yanında kurumsal cihazlar soğuk ve hantal kalmaya başladı.
Aslına bakarsanız durum bugün de böyle. Bir tarafta kurumsal veri güvenliği nedeniyle bağlı kalmanız gereken standartlar, bir tarafta her yıl yenilenen birbirinden farklı cihazlar. Bir tarafta fiziksel açıdan sağlam durması gereken bir dizüstü tasarımı, diğer tarafta ağırlığı 1 kiloya kadar inen ve 10 farklı renk alternatifi sunan dizüstü modelleri…
Peki siz olsanız hangisini tercih ederdiniz?
Çoğu kullanıcı, tercihini kendi beğendiği cihazdan yana kullanıyor. Bu dizüstü bilgisayarda da böyle, akıllı telefonda da böyle. Yapılan araştırmalar çalışanların kendi cihazlarını iş yerlerinde kullanabilme şansı yakaladıklarında motivasyonlarının yükseldiğini, daha yaratıcı ve üretici olduklarını da gösteriyor.
Üstelik bunun için kesenin ağzını açmaktan da kaçınmıyorlar. Yapılan araştırmalar, BYOD kavramını uygulamaya geçiren şirketlerin yarısından fazlasında çalışanların tüm ekipman ve servis bedellerini kendilerinin karşıladığını ve bu durumdan gayet memnun olduklarını gösteriyor. Bu; İşte, evde, tatilde, seyahatlerde rahat taşınabilir, en hafif, en çok özelliği barındıran tek bir cihazı kullanma ayrıcalığı için makul bir bedel olarak algılanıyor.
Ancak burada genellikle göz ardı edilen önemli bir konu var. Günümüzde iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle 7/24 bağlantı olanağı, mobil cihazlar ve bunların getirdiği ve iş yapma biçimleri, sürekli hareket halinde olma ihtiyacı gibi durumlar nedeniyle özel hayatı ve iş hayatını keskin kurallarla ayırmak artık söz konusu değil. İşin içine BYOD’u da kattığınızda, bu ayrımı kendi elinizle neredeyse görünmez hale getiriyorsunuz.
Peki ya işveren? O da acaba bu durumdan sizin kadar memnun mu?
Şu bir gerçek ki, BYOD kavramı özellikle şirketin teknolojik altyapısında yer alan yönetim ve güvenlik katmanlarına büyük bir yük bindiriyor. Farklı cihazların kullanımı nedeniyle ortaya çıkabilecek öngörülmemiş problemler, mobil cihazların yönetimi ve yedekleme süreçleri, mevcut altyapılarla ve uygulamalarla uyumun sağlanması, standardizasyon problemleri güvenlik açıkları, aklınıza ne gelirse.
Bir de işin uygulama boyutu var tabii. Siz sistemi ne kadar sağlam tutsanız da uygulama tarafında işler bir anda arap saçına dönebiliyor. Geçtiğimiz yıl yapılan bir araştırmaya göre günümüzde siber saldırıların yüzde 84’ü uygulama katmanında gerçekleşiyor.
Tüm bunlar şimdi ne anlama geliyor? BYOD kavramını kaldırıp bir kenara mı koyacağız?
Her halükarda BYOD’un çalışanlara daha çok sorumluluk yüklediği bir gerçek. Bu nedenle BYOD sisteminde çalışan veya geçecek olan firmaların işe sadece teknolojik açıdan değil, insan kaynakları bakış açısıyla yaklaşması da önemli.
Değişimden korkmak çözüm değil. Değişimi anlamak lazım, yönetmek lazım. Çevrenize biraz baktığınızda, bu konuyla ilgili yapabileceğiniz birçok şey ve faydalanabileceğiniz birçok çözüm olduğunu göreceksiniz.
İlgili Postlar
Güçlü Şifre Nasıl Oluşturulur?
17 Eki 2022
Güvenlik