29 Kas 2021
3 dk okuma süresi
Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucusu Klaus Schwab, “Dördüncü Endüstri Devrimi” tabirini ilk ortaya attığında, aklında büyük teknolojik atılımlarla şekillenen bir gelecek öngörüsü vardı. Robotik, yapay zeka, nanoteknoloji, merkezsizleştirilmiş karar verme mekanizmaları ve otonom makineler, çok geçmeden Endüstri 4.0’ı şekillendiren başlıca akımlar olarak ön plana çıktı.
Endüstri 4.0’ın daha fazla verimlilik, otomasyon ve özerklik arayışı, Nesnelerin İnterneti (IoT) adı verilen ve önceleri az bilinen bir mimari modeli popüler hale getirdi. IoT son yılların en önemli teknolojik trendi olarak kabul edilirken, SoftBank Group tüm bağlantılı nesnelerin sayısının 2025 yılına kadar bir trilyona ulaşacağını tahmin ediyor.
Nesnelerin interneti mimarisinin temel taşları
IoT mimarisi üç mantıksal adımdan oluşur: Sensör, işlemci ve aktüatör. Mimarinin başlangıç noktasında ham veri üreten radar, lidar, kamera, hava ya da termal ölçüm araçları bulunur. Sınır bilişim yaklaşımına uygun şekilde verileri üreten araçlara yakın konumlandırılan işlemci ise toplanan bu verileri işler. Sınır bilişimde mantık, çok düşük gecikmeyle veri aktarımı gereksinimlerini karşılamak, veri aktarım ve depolama maliyetlerinden tasarruf etmek için bilgi işlem gücünün verileri üreten cihazlara mümkün olduğunca yakın olmasıdır.
İşlemciler, yazılım ve ilgili algoritmalar olabilir; eyleme dönüştürülebilir bilgiler oluşturmak için sensörler tarafından toplanan verileri işler. Algoritmalar işledikleri verilerden yaptığı çıkarımlarla bir karar veya eylem planı belirler. Algoritmanın vereceği çıktının karar mı yoksa eylem planı mı olacağı, söz konusu sürecin otomasyona bağlanıp bağlanmadığıyla ilişkilidir.
Mimarinin son adımında, algoritmalar tarafından verilen karar seti aktüatör tarafından kullanılır. Aktüatör, bir makine veya bir nesneyle çarpışmak üzere olan bir otomobili frenlemek veya aşırı ısınan bir fabrika makinesini kapatmak gibi öngörülen eylemleri gerçekleştirir.
Arz taraflı evrim dönemi
IoT akımını ilk benimseyenler, bu teknolojiyle genişletilmiş bir deney gerçekleştirdiler. Deneme yanılmanın hakim olduğu, teknolojinin zorluklarının birçok projeyi suya düşürdüğü bu erken döneme "IoT 1.0" diyebiliriz. IoT 1.0, çoğunlukla üretici ve cihaz bağımlı özelleştirilmiş çözümlerle karakterize edilir. Bir noktada, tüm çözüm sağlayıcıları kendilerinin veya partnerlerinin ürettiği cihazlarla aynı tekerleği farklı şekillerde icat etmeye çalıştı. Başarıyla uygulanan üretici bağımlı IoT projeleri, kurumlara ölçeklenebilirlik konusunda kısıtlamalar getirdiler. Ancak başarıya ulaşamayan projelerin sayısı çok daha fazlaydı. Cisco ve Microsoft tarafından IoT 1.0 dönemine dair gerçekleştirilen araştırmalar, o dönem gerçekleştirilmek istenen kurumsal IoT projelerinin çok büyük bir bölümünün (yaklaşık yüzde 75) deneysel aşamanın ötesine geçemediğini ortaya çıkarmıştır.
IoT 1.0’ın yüksek maliyet ve karmaşıklık gibi faktörlerini bir başarısızlık hikayesinden ziyade, teknolojik evrimin doğal seyri olarak yorumlamak daha doğru olur. IoT 1.0, büyük bir teknoloji paradigmasının yalnızca başlangıç aşamasıdır. Modern endüstri stratejisti Simon Wardley’nin şu çözümlemesi, IoT’nin yaşadığı evrim için de geçerlidir: “Her şey ilk aşamada gerçekleştirilen aktiviteler, denemeler ve veri tipleriyle başlar. Sonrasında üreticilerin ürünlerini geliştirmek için giriştikleri rekabet (arz taraflı) değişimi başlatır, pazar ise söz konusu şeyden daha iyi yararlanmaya adapte olur (talep taraflı evrim).
Hantal adalardan ölçeklenebilir sınırlara
Mark Twain’e atfedilen tarihin asla tekerrür etmediği ancak sık sık benzerlikler gösterdiği özlü sözü, teknolojinin tarihsel gelişimi için de geçerlidir. Günümüz IoT'si ile 80'lerin istemci-sunucu odaklı bilgi işlem dünyası arasında göz ardı edilemeyecek benzerlikler vardır. İstemci-sunucu çağında her kurumsal ortam bir adaydı ve ölçeklenmeleri zordu. Projelerin ortak özelliği karmaşıklıktı. İşletmelerin bilgi işlem yatırımlarından en iyi şekilde yararlanmak için tek şansları iyi bir BT departmanına sahip olmaktı.
Kurumsal BT'den IaaS'e ve ardından buluta geçiş, ölçek ekonomileri, ortak platformlar ve şirket içi bakımda önemli avantajlar sağladı, bilgi işlem harcamalarının yatırım getirisinde önemli bir sıçrama yaşanmasını mümkün kıldı. İşler daha az karmaşık ve daha düşük maliyetli hale geldi. Günümüzde benzer bir dönüşüm IoT için de yaşanıyor. Kabiliyetler geliştikçe ve yeni fikirler ortaya çıktıkça IoT 2.0'a daha da yaklaşıyoruz.
IoT 2.0 neleri değiştirecek?
IoT 2.0’ın en önemli bileşenlerinden birisi sınır bilişim odaklı işletim sistemleri olacak. Verinin üretildiği yerlerde konumlandırılan bu platformlar, ihtiyaç duyan yerlere bilgi işlem gücünü otomatik olarak sağlayacak. Sınır bilişim işletim sistemleri, ürünlerden ziyade protokoller tarafından yönlendirilen, merkezi olmayan bir çerçeveyi kucaklayan dağıtılmış bir bilgi işlem yaklaşımını getirecek. Bu sistemler, geleceğin sınırında yeri olmayan eski derleyici ve denetleyicilerin kısıtlamalarını aşmak için düşük gecikme ve dağıtım modellerine uygun tasarlanacak. Büyük resimde, IoT 2.0’ın özel olarak oluşturulmuş sistemlerden yüksek düzeyde ölçeklenebilir ve yaygın olarak uygulanabilir ürün ekosistemlerine evrimsel geçişi başlatması bekleniyor. Endüstrinin büyümesi bu geçişi hızlandıracak ve Endüstri 4.0’ı sektörlerde yaygınlaştıracak.
İlgili Postlar
Bulut maliyet yönetimi nedir?
31 Eki 2024
Dijital DönüşümYapay zeka şeffaflığı nedir?
28 Eki 2024
Dijital DönüşümStratejik inovasyon nedir?
25 Eki 2024
Dijital Dönüşüm