23 May 2013
2 dk okuma süresi
İşin ve özel yaşamın gittikçe kesiştiği noktada iki yeni yaklaşımla karşılaşıyoruz: Bunlardan biri ‘Bring Your Own Device’ (BYOD), diğeri ise ‘Consumerization of IT’... Bu iki kavram birbirini tamamlar nitelikte. Ortaklaşa söyledikleri şey şu: İş amaçlı mobil kullanımı ve özel yaşamdaki mobil kullanımı birleştirelim. Yasaklar olmasın ama denetim olsun. Kurumsal süreçler maksimum düzeyde korunurken, kişi özgürlüğünü hissetsin, mesaisini kendi yönetsin... Sonuç olarak kurum, çalışanından en yüksek verimi elde etsin.
Bring Your Own Device
BYOD konseptinin önümüzdeki 5 yılda çalışan-kurum ilişkisini düzenleyecek en önemli yaklaşımlardan biri olacağı açık. Gartner’ın tahminine göre 2018 yılında, bugün mobil olarak işlerini yürüten profesyonellerin yüzde 70’i kendi (özel) mobil cihazlarını kullanıyor olacak. Bahsettiğimiz dönüşüm aslında, sanayi devriminden beri kemikleşmiş olan haftalık, aylık çalışma günlerinin ve mesai saatlerinin dinamik bir yapıya bürünmesi anlamına da geliyor. 1936 yapımı Charles Chaplin’in unutulmaz filmi Modern Zamanlar sahneleri günümüz dünyasında yerini çok daha esnek bir çalışan-iş veren ilişkisine bırakıyor. Geldiğimiz noktada mesai saatleri içinde iPhone’undan kendi kişisel web sitesinin ziyaretçi istatistiklerini analiz eden bir çalışana, müdürünün bir uyarı yapabilmesi pek de kolay değil. Hem de bu dönüşümde kurumların BT (Bilgi Teknolojileri) donanımlarına bağlı kalmak da yok... Tabii madalyonun diğer tarafına baktığımızda işin içine İK’dan (İnsan Kaynakları) BT’ye (Bilgi Teknolojileri) kadar pek çok birimin girdiğini görüyoruz. Çalışanlara verilen cihazlardan mesai saatlerinin kontrolüne, yan haklarının yönetilmesinden izin süreçlerinin ayarlanmasına ve tüm bunların işletmenin düzenini bozmayacak şekilde koordine edilmesine kadar farklı bileşenleri olan bir süreçten söz ediyoruz.
BT (Bilgi Teknolojileri) tarafında ise özel cihazların özellikle kurumsal verinin korunmasına yönelik olarak denetlenebilir hale getirilmesi, servis süreçlerinin belirlenmesi, kişisel bilgilerin korunması gibi konular yeni iş süreçleri haline geliyor.
İK da ‘bulut’lanıyor
İster Web tabanlı olsun ister sunucular üzerinde yönetilsin, insan kaynaklarının yönetimi ise hızla bulut bilişim teknolojileri üzerine kayıyor. Birden fazla cihaza sahip olan çalışanların her yerden ve her zaman bilgilere erişebilmesi sadece bir kullanım kolaylığı değil, aynı zamanda operasyonel bir gereklilik. Çalışanın kendini güvende ve donanımlı hissetmesi kadar, şirketlerin de çalışanların yeteneklerinden yeterince istifade etmesini sağlayan bu durum, insan kaynakları departmanlarıyla bilişim teknolojilerini ayrılmaz ikili haline getiriyor.
ERP ve CRM gibi sistemlerin ardından büyük dalganın İK alanında gelmesi bir tesadüf değil. Üretim bantlarının verimlilik temeline göre sıkıca kontrol edildiği bir dönemde çalışanların verimliliğinin göz ardı edilmesi düşünülemezdi. Mevcut sistemlere entegre edilen İK uygulamaları çalışanlar için “yeni icat” olmaktan çok “şimdiye kadar neredeydi” tepkisiyle karşılanıyor. Bu da insan kaynakları süreçlerinin hızla bulut bilişimle buluşmasına yardımcı oluyor.
Çözüm sağlayıcılar tarafında baktığımızda ise bulut İK’nın hiç de yabana atılmadığını görüyoruz. SAP’nin Successfactors’u Oracle’ın Taleo’yu satın alması sadece bu alandaki büyümeyi değil aynı zamanda pazardaki yaygınlığı da işaret ediyor. Söz konusu çözüm sağlayıcılar ve ekosistemlerindeki partnerleri için bulut İK, çözüm portföylerinin ayrılmaz bir parçası haline geliyor.
Her teknolojide olduğu gibi burada da öncüler ve takipçiler ortaya çıkacaktır. Ancak bulut İK çözümlerine entegrasyonu zaman kaybetmeden gerçekleştiren kurumların faydalarını erken görmeye başlayacakları aşikârdır. Bulut İK sadece verimlilik ve yetenek yönetimi için değil kurum kültürlerinin evrilmesi ve çağa ayak uydurması için de önemli fırsatlar sunuyor.
İlgili Postlar
Bulut maliyet yönetimi nedir?
31 Eki 2024
Dijital Dönüşüm